Son zamanlarda Zorunlu Trafik Sigortası sigorta sektörünün sürekli zarar ettiği bir sigorta haline gelmiş bulunuyor. Bunun devletin gereken müdahaleleri yapmakta gecikmesi, sigortacıların kendilerini zarardan koruyucu uygulamalara yönelmemeleri gibi sebepleri vardır. Ancak, ortaya çıkan zararın en önde gelen sebebi yargıdır. Çünkü yargı kararları son yıllarda sigortacıların sorumlu olacağı tazminatların kapsamını genişletmiştir.

ÇÖZÜM İÇİN NE YAPILDI?
a) Önce ZTS Genel Şartları’nda bazı değişiklikler yapılmıştır. Fakat genel şart değişiklikleri zarar gören üçüncü kişilere karşı -yasal dayanağa sahip bulunmadığı için- bağlayıcı olmadığından, bunun fazla bir anlamı ve etkisi olmamıştır.
b) Bunun üzerine Karayolları Trafik Kanunun’da (KTK) değişiklik yapılması gündeme gelmiştir. Sigortacıların talepleri doğrultusunda yasada (torba yasa aracılığıyla) bazı değişiklikler yapılmıştır.

TORBA YASAYLA KTK’DA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER:
Karayolları Trafik Kanunu’nun 90, 92, 97 ve 99’uncu maddelerinde değişiklik yapılmış ve özetle;
Tazminatın hesaplanmasına ilişkin KTK 90’da,
* ZTS kapsamındaki tazminatların genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabi olacağı,
ZTS dışında kalan hususları düzenleyen KTK 92’de, üç yeni bent eklenerek
* Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat taleplerinin (bent g)
* Sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri (bent h)
* ZTS genel şartlarının öngördüğü sigorta teminatının dışında kalan taleplerin (bent i) sigorta koruması altında olmayacağı,
KTK 97’de
* Zarar görenin, dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiği,
Sigortacı tarafından sigorta tazminatının ne zaman ödenmesi gerektiğine ilişkin KTK 99’da
* Sigortacının “zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeler kendisine iletildikten 8 gün sonra”  ödeme yapacağı, hükme bağlanmıştır.

YARGI HATASINI DÜZELTMEMEKTE ISRAR ETTİ
Yargının hatalı uygulamalarını düzeltme amacına yönelik olan KTK değişiklikleri “tepki” ürünüdür. Her şeyden önce yargının, sürücü kusuru sonucu meydana gelen kazalarda hayatını kaybeden kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanlar lehine verdiği kararlarda ölçüyü bütünüyle kaçırmış olduğunu ve hiçbir bilimsel temele dayanmayan yorumlarla, yapılan bilimsel uyarıların da hiçbirini dinlemeyip sigortacıların sırtına haksız bir yük yüklemiş bulunduğunu belirtelim.Bu açıdan, Yargıtay’ın hatalı kararlarını önlemek girişimi doğrudur. Çünkü Yüksek Yargı doğru çizgiye kendisi gelmemiş ve gelmemekte de ısrarcı olmuştur. Bu gidişi değiştirmenin yolu yasal düzenleme ile verilecek kararların sınırlarını açık biçimde çizmekti.  Aynı veya benzer yasal çerçeve içinde İsviçre ve Almanya Yüksek Mahkemeleri (ve hatta aynı Yargıtay’ın başka daireleri) doğru yönde karar vermeyi sürdürürken, Türk Yüksek Mahkemesi farklı tarafa gidince başka bir çare kalmamıştı.
Yeni yasa kurallarıyla acaba, Türk Yüksek Yargısı arzu edilen çizgiye gelecek midir? Diğer bir anlatışla, yapılması gereken düzenleme başarılı bir şekilde getirilmiş midir? Bu soruya olumlu yanıt verilmesi güç görünüyor. Bunun sebeplerini aşağıda açıklamaya çalışacağız.

a) Zararı Hazine hesaplayacak
KTK m.90’ın yeni şeklinde ZTS genel şartlarının tazminatın nasıl hesaplanacağı hakkında düzenleme getirebileceği ve mahkemelerce buna göre hüküm kurulması gerekeceği öngörülmüştür.
Yeni yasal düzenleme uyarınca “manevi tazminatın nasıl hesaplanacağı hakkında dahi” genel şartlarda kural getirilebilecektir.
* Sigorta genel şartları, taraflar arasındaki sözleşme hükümleridir. Bu hükümler hem Borçlar Kanunu’nda hem de Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yer alan “haksız şartlar” hakkındaki düzenlemeye tabidir. Yargı, bunlar hakkında içerik denetimi  yapabilecektir. Ancak bu husus sigorta ettiren (işleten) ile sigortacı arasındaki ilişki bakımındandır.
* Zarar gören üçüncü kişi ise, ZTS genel şartlarındaki sınırlayıcı hükümlerle zaten bağlı değildir. KTK m.95 uyarınca, tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılmasını öngören sözleşme hükümleri zarar görene karşı ileri sürülemeyecektir.
* Yargı, sigorta genel şartlarında yer alan ve tazminatın sınırlandırılması veya kaldırılması anlamına gelen hükümlerin zarar görene karşı hüküm taşımayacağına acaba karar verebilir mi?
* Kanımızca, KTK m.90’ın yeni şekli, zarar görene ödenecek tazminatın sigorta genel şartlarında belirlenen kurallara göre hesaplanmasını sağlamak amacına yöneliktir. Bu bakımdan, KTK m.95 fk.1 uygulanarak, genel şartlardaki tazminatın hesaplanması hakkındaki hükümleri devre dışı bırakmak, yasa yapıcının bilinen açık amacıyla bağdaşmaz.
* Öte yandan, TBMM tarafından yasada hükme bağlanması gereken bir hususun, yetki devri ile Hazine Müsteşarlığı’na bırakılmış olması, hukuka aykırı düşmektedir. Tazminatın ne şekilde hesaplanacağı hususu büyük önem taşımaktadır. Bu önemli hususun devlet içindeki bir başka kurumun takdirine terk edilmesi yanlıştır.
* Yapılması gereken şey, tazminat hesabı nasıl olmalı idiyse, onu doğrudan doğruya yasa hükmü haline getirmekti.
b) Teminat dışı hallere yasa ayarı
* Bent g: Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri
Bent g, esas olarak kusurlu sürücünün sakat kalması halinde, onun kusurunun tazminat tutarından indirim yapılmasını gerektireceği anlamına gelmektedir. Bu bende neden gereksinim duyulduğu anlaşılamamaktadır. Borçlar Kanunu zaten ana bir kural olarak “zarar gören, zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş ise, hakimin tazminatı indirebileceğini veya tamamen kaldırabileceğini” hükme bağlamıştır.  Burada, kural olarak destekten yoksun kalanların talebi değil, bizzat sürücünün tazminat istemi söz konusudur.
Bent g şu açıdan genel hukuk ilkeleriyle bağdaşmamaktadır: Sürücünün kusuru “her durumda” indirim sebebi olmaz. Hafif kusurla yol açılan kazalarda, mesela araçtaki bozukluk da kazayı meydana getirmişse, hiç indirim yapılmaması daha uygun görülebilir.
Kaldı ki, sürücünün “kusuruna denk gelen talep” ifadesi de kusur oranının sonucu belirleyebileceği gibi bir anlam içermektedir. Bent g’ye böyle bir anlamın  yüklenmemesi lazım gelir. Çünkü kusurun kazaya yol açan yegane sebep olması başka; kusur dolayısıyla indirim yapılmasının gerekip gerekmeyeceği ve yapılacaksa bunun oranının ne olacağı başkadır; hafif kusur, kazanın tek sebebini oluştursa da, az bir indirimle yetinilebilir.
* Bent h: İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri
Bent h’nin hangi amaçla yasada yer aldığı belirsizdir. “Sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talebi” anlatımı mantıklı görünmemektedir.
Teminat dışında kalan hallere ilişkin yasada veya sigorta sözleşmesinde yer alan düzenlemeler şu temel mantığa dayanır: “Teminat dışında kalan haller maddesi olmasaydı sigorta kapsamında bulunacak olan bir hali sigorta koruması dışına çıkarmak”. Dolayısıyla bir hal eğer teminata girmekte ise, teminat dışında kalan haller arasında sayılarak dışarı atılacaktır. Teminata zaten girmeyen bir halin teminatın dışında kalacağını belirtmenin anlamı yoktur. Sorumluluk sigortası, sorumluluğu sigorta edilen kişinin mal varlığının sorumluluk sebebiyle kötüleşmesi olasılığına karşı (sorumluluk riski) koruma sağlar. Bir hal eğer sorumluluk riski kapsamında değilse, sorumluluk sigortasının da dışındadır.
Hangi hallerin sorumluluğa yol açacağı veya açmayacağı yargının belirleyeceği bir husustur. Eğer yargı bir somut halin, sigortalının sorumluluğunu gerektiren bir hal olduğuna hükmederse sigorta koruması işletilecektir.
Bu çerçeve içinde, “sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talebi” deyimi, “sigorta kapsamında olmayan bir tazminat istemi” demektir. “Sigorta kapsamına girmeyen bir tazminat talebi sigorta teminatı dışında kalacaktır”.
Bent h’nin amacı, kanımızca, yaptığı kazada hayatını kaybeden sürücünün kusurunun, o sürücünün desteğinden yoksun kalanlarca ileri sürülen tazminat taleplerinde dikkate alınmasını sağlamaktır. Ancak bu amaç, çok bilinmeyenli bir formülün içine görünmez unsur olarak yerleştirilmiştir.
* Bent i: Bu kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler
Bent i de “içi boş, ancak Hazine Müsteşarlığı’nın takdirine göre doldurulmaya aday” bir benttir. KTK m.92, hangi hallerin sigorta teminatı dışında olacağını saptarken, en son aşamada “gerisini Hazine Müsteşarlığı getirecek, ona yetki tanıyorum” demiş bulunmaktadır. Böylece KTK, gelecekte şekillenecek metinleri şimdiden onaylamıştır.

c) Mahkemeden önce
sigortacıya başvurulacak
KTK m.97 hükmü de bir tepkinin sonucu olarak yasada yer almıştır. Uygulamada, zarar görenlerin avukatları sigortacıya hiç başvurmadan doğrudan doğruya sigortacıyı da hasım göstererek dava açma yoluna gitmekte ve bu da yargılama giderlerinin artmasına yol açmaktadır.
Ancak bu sonucun belirli bir ölçüde sigortacıların tutumundan kaynaklandığını belirtmemiz lazımdır. HMK m. 312 fk.2, “Dava açılmasına kendi hal ve davranışıyla sebep olmamış ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş olan sigortacının, yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmeyeceğini” hükme bağlamaktadır. Şu halde sigortacı, dava öncesinde kendisine başvurulmuş olmasa dahi, yargılama giderlerini ödemekten kurtulma olanağına sahiptir. Kabulün dava tutarının yalnızca bir kısmına ilişkin bulunması durumunda, yargılama giderlerine mahkûm olma da o kısım ile sınırlı olmak gerekir.  Bununla birlikte, uygulamada, çoğu kere başlangıçta düşük tutarlı dava açılmakta ve sonradan -gerekli hesaplamalar tamamlanınca- tutar yükseltilmektedir. Düşük tutarlı dava halinde, sigortacının davayı kabulü her zaman sorunu çözmeye yetmeyebilecektir.
Buna karşın KTK m.97, zarar görenin dava yoluna gitmeden önce sigortacıya yazılı başvuru zorunluluğu getirmiştir. Dava hakkı, ancak bu başvurudan itibaren 15 gün içinde sigortacının yazılı cevap vermemesi veya verilen cevabın talebi karşılamaması olasılıklarında mevcut olacaktır.
Bu düzenlemeye ilişkin olarak şu hususların altını çizmemiz gerekir:
* 15 gün çoğu halde talebin gereği gibi değerlendirilmesi ve zarar görene yanıt verilmesi için yeterli olmayabilecektir. (Meselâ sürekli sakatlık durumunun kesinleşmesi bazen aylar, hatta seneler sürmektedir).
* Söz konusu 15 günlük sürenin olaya ilişkin olarak zarar görenin sigortacıya sağlaması gereken bilgi ve belgeleri vermesinden itibaren işlemesi lâzım gelir. Nitekim, KTK 99 sigortacının ödeme borcunun muaccel olması için belgelerin verilmesini şart koşmaktadır.
* KTK m.97 çerçevesinde sigortacının 15 gün içinde ödeme yapması zorunlu değildir. Zarar gören istem sahibine yazılı olarak yanıt vermesi yeterli görülmüştür. Zarar gören, bazı belgeleri sunmadığı için sigortacı değerlendirme yapamıyorsa, bunların sunulması gerektiğini ve değerlendirmenin ondan sonra yapılabileceğini bildirmesi ilk aşamada yeterli görülmelidir.

15 GÜN MÜ, 8 GÜN MÜ?
* KTK m.99 fk.1 ile KTK m.97 arasındaki ilişkinin de saptanması lazımdır: KTK m.99 fk.1 uyarınca “Sigortacılar, hak sahibinin, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar”. KTK m.97 hükmü getirilirken, KTK m.99 fk.1 hükmünün yasada muhafaza edilmiş olması yorum farklarına ve sorunlara yol açacaktır. KTK m.99 fk.1 karşısında, bütün belgelerin tamamlanmış ve sunulmuş olması halinde, sigortacının 15 gün içinde yazılı yanıt vermesinin mi yeterli olacağı yoksa  tazminat ödemesini gerçekleştirmesinin mi lazım geleceği önemli bir yorum sorunu olarak önümüzde durmaktadır. KTK m.99 fk.1’in KTK m.97 ile artık uygulanamaz hale gelmiş sayılması ve 8 gün içinde ödeme yükümlülüğüne uymayan sigortacı aleyhine dava yoluna gidebilmek için de önce ona yazılı başvuruda bulunmak gerekeceğini kabul etmek, son yasa değişikliğinin ruhuna en uygun çözüm gibi görünmektedir.
* KTK m.97, yalnızca sigortacıya değil, aynı zamanda sigorta ettiren araç işletenine de dava açılmasını koşula bağlamış sayılmalıdır. Zarar görenin sigortacıyı dava edemezken, sigorta ettireni dava edebilmesi uygun bir çözüm değildir.
* Bundan başka,  KTK m.97 “zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiğini” belirtmektedir.  “Sigortada öngörülen sınırlar” anlaşıldığı kadarıyla en başta “teminat limitlerini” ifade etmektedir. Zarar gören teminat limitlerini aşan bir talepte bulunacaksa, acaba sigorta ettireni ve sigortacıyı doğrudan dava edebilecek midir? Yasa bu konuda net bir düzenleme içermiyor.
* Zarar gören KTK 97 hükmüne uymaz ve dava açarsa ne olacağı da önemli bir husustur. Tebliğ edilen dava dilekçesi ekinde gereken belgeler de varsa veya bu belgeler daha önce sigortacıya bir şekilde ulaşmış bulunuyorsa, dava dilekçesi “yazılı başvuru” sayılacak mıdır? Sigortacı tazminat istemini davaya verdiği cevapta reddetmiş veya hiç cevap vermemiş ve üzerinden 15 gün geçmişse, mahkeme davayı “KTK 97’ye aykırı dava açılmış olduğu gerekçesiyle” ret yoluna mı gidecektir? Yoksa usul ekonomisini gözeterek, davayı ayakta tutup görecek midir?

d) Sadece tespit tutanağıyla ödeme talep edilemeyecek
KTK m.99 fk.1’de yapılan değişiklikle, sigortacının ödeme borcunun “genel şartlarla belirlenen belgelerin ibrazı üzerine” muaccel olacağı hükme bağlanmıştır.  Böylece zarar gören evvelce olduğu gibi yalnızca tespit tutanağını vererek ödeme talebinde bulunamayacaktır.
Bundan önceki düzenleme, sigortacılara gereken incelemeyi yaparak tazminat talebi hakkında sağlıklı karar verme olanağını tanımıyordu. Bu açıdan, yasada değişiklik yapılması yararlı olmuştur. Ancak durum, Hazine Müsteşarlığı tarafından düzenleme yapılınca netleşecektir.

KUSUR, İŞ KAZALARINDA İNDİRİM SEBEBİYKEN TRAFİK KAZALARINDA NEDEN DEĞİL?
Destekten yoksun kalma tazminatı sadece ZTS kapsamındaki trafik kazalarında değil, bir kişinin ölümünden sorumluluğun söz konusu olduğu bütün davalarda karşımıza çıkmaktadır (mesela iş kazaları, veya taksirle veya kasten adam öldürme olayları). Ölen desteğin kusuru (mesela işçinin iş kazasının meydana gelmesindeki kusuru) destekten yoksun kalanların tazminat taleplerinde bir indirim sebebi sayılmaya devam etmektedir. Kaldı ki, ölen desteğin kusurunun ağır olduğu durumlarda sebep-sonuç bağı kopmuş olacağından, tazminat borcunun hiç doğmaması dahi söz konusu olabilir. İş kazasında ölen desteğin kusuru işverene yüklenecek tazminatta –bence de gayet yerinde olarak- indirim sebebi olabiliyor da, trafik kazalarında neden olmuyor?

YASADA DEĞİŞİKLİĞE NEDEN OLAN 4 MADDE:

1- Destekten yoksun kalma tazminatları (DYKT)
* Destekten yoksun kalma tazminatlarına ilişkin yeni yasal düzenleme öncesindeki çözüm, ölen sürücünün kusurunun sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan bir rol oynamamasıdır.
* DYKT’nin hesaplanmasında da sorun vardır. Yargıtay yüksek tazminata ilişkin hesap yöntemini benimsemiştir.

2- Değer azalması talepleri (DAT)
* Son zamanlarda, trafik kazasına uğrayan araçlarla ilgili olarak (ek) değer azalması talepleri ortaya çıkmıştır. Bilirkişiler bu değer azalmasını abartılı şekilde hesaplamışlardır.

3- Sigortacıya başvurulmadan dava açılması
* Maliyetleri artıran diğer bir husus da uygulamada avukatların önceden sigortacıya başvurmadan dava açması ve böylece dava maliyetlerinin ek bir mali yük olarak sigortacıların sırtına binmesidir.

4- Kapatılmış dosyaların davaya konu olması
* Bunlardan başka, uygulamada ibranamelerin dikkate alınmaması ve kapatılmış dosyaların sonradan davaya konu olması da sigortacıların şikayet ettiği bir husustur.