Swiss Re’nin yayınladığı son rapora göre teknolojideki ilerlemeler, gelecekte hayat sigortacılığında radikal değişimler yaratma potansiyeli taşıyor. Hayat sigortalarında hâlâ tam bir müşteri odaklılık olmaması müşterilerin tercihlerini olumsuz etkiliyor ve sektöre güveni azaltıyor. Ancak dijital teknolojilerin hayat sigortacılığında etkin kullanımıyla kişiye özel ürünler sunmak ve müşteri kazanmak çok daha kolay olabilir.

Swiss Re, teknoloji ve dijitalleşmenin hayat sigortacılığı üzerindeki etkilerini incelediği bir Sigma raporu yayınladı. Rapora göre, sigorta sektörü dijital teknolojinin getirdiği yeniliklere adaptasyonda geç kaldı. Dijital satış gibi yeniliklerin bazıları son on yılda yavaş yavaş kabul görmüş de olsa, özellikle de hayat sigortacılığında gerçek bir değişim gözlemlenmedi. Hayat branşında hâlâ tam bir müşteri odaklılık yok, herkese yönelik tek tip ürünler ve müşterilerden ziyade aracılara odaklanan bir yaklaşım yaygın. Bu durum da müşterilerin tercihlerini ve özelleştirilmiş ürünler oluşturulmasını zorlaştırıyor. Ayrıca, uzun ve genelde anlaşılması güç satın alma süreçleri hem müşterinin kafasını karıştırıyor hem de sigortaya olan güveni zedeliyor.

POTANSİYEL BÜYÜK Oysaki dijital dünya ve teknolojik gelişmeler, hayat sigortacılığında müşterilerle kurulan ilişkiyi baştan aşağı değiştirecek, ayrıca riski daha iyi analiz edip ona göre fiyat biçmeyi de sağlayacak bir potansiyel barındırıyor. Dijital alan, iletişim ve bilgi paylaşımı için yeni yöntemler yaratıyor. Müşterilerle ilgili verilerin bolluğu ve bu verileri değerlendirmek için yeni teknikler, underwriting ve dağıtım kanalları açısından birçok fırsat sunuyor. Yapay zekadaki gelişmeler ve yeni analiz araçları, profesyonel sigortacıların işlerinin bazı bölümlerini otomatik hale getiriyor. Ayrıca, medikal teknolojideki gelişmeler erken tanı ve hastalıkların önlenmesi konusunda büyük bir potansiyel oluşturuyor, kronik hastalıkları olan bireylerin sağlıklarını iyileştiriyor ve yaşam sürelerini uzatıyor. Hayat sigortacılarının bir kısmı, daha önce ulaşılması ya da satın alınması zor olan ürünlerini satabilmek için dijital iletişim yöntemleri kullandı. Gerçek zamanlı veriler, şirketlerin underwriting süreçlerini modernize etmesinin önünü açıyor ve kan testi gibi yöntemlere duyulan ihtiyacı azaltıyor. Birtakım diğer sigortacılarsa kendi Big Data kapasitelerini oluşturmak ve yeni teknolojilerin gelecekte sunabileceği fırsatları kaçırmamak için teknolojik girişimlerle işbirliğine gidiyor. Önümüzdeki 10 yılda, ürün geliştirmeden underwriting süreçlerine, dağıtımdan hasar hizmetlerine kadar birçok alanda teknolojinin sigortacılığı etkileyeceği öngörülüyor. Yakın vadedeyse bu etkinin temel olarak underwriting ve dağıtımda görüleceği düşünülüyor.

OTOMATİK UNDERWRITING Teknolojideki gelişmeler, hayat sigortacılığındaki underwriting süreçlerini radikal bir şekilde değiştirebilir. Uzun ve karışık underwriting süreçleri, sigortalanmamış ya da eksik sigortalanmış birçok bireye ulaşmada bir engel olarak görülüyor. Klasik underwriting teknikleri, risk seçiminde etkili de olsa süreç zaman alıyor ve masraf yaratıyor. Yeni veri kaynakları, verileri depolayacak ve analiz edecek platformlar ile veri madenciliği için hızlı, yenilikçi teknolojiler ya da basitçe söylemek gerekirse, mevcut süreçleri otomatiğe bağlayacak sistemler hem süreci kısaltacak, hem risk seçimini iyileştirecek, hem de poliçelerin fiyatlandırılmasını kolaylaştıracak potansiyele sahip. Otomatik underwriting, hayat sigortalarında yükselen bir trend. Otomatik sistemler, sigortacıların yaptığı görüntüleme işlerinin tamamını ya da bir kısmını yapıyor, böylece insanların devreye girme oranını azaltarak poliçeleştirme sürecinde gereken zaman ve/veya veri oranını da düşürüyor. Temelde, otomatik sistem poliçe için başvuran kişinin bilgilerine bakarak sigortacının karar vermeden önce değerlendirmesi gereken riskleri sınıflandırıyor ve bunları doğrudan sigortacıya sunuyor. Örneğin, poliçe için başvuran kişinin kan testinden yola çıkarak kolesterol seviyesinin çok yüksek olduğu konusunda otomatik sistem sigortacıyı uyarıyor. Otomatikleşmenin bir sonraki seviyesi, 100 bin ile 250 bin dolar tutarındaki medikal test gerektirmeyen basit poliçeleri kendisi tamamlayan sistemler. Bir sigortacının müdahalesi olmadan başvuruları kabul edebildiği gibi ret de edebilen bu sistemler, geçtiğimiz yıllarda giderek daha yaygın hale geldi. Bazı durumlarda bu tür bir sistem, başvuruyu yapan kişiyi kategorize ederek daha ciddi bir değerlendirme isteyebiliyor. Otomatik sistemlerdeki üçüncü ve en gelişmiş kategori de, sigorta şirketinin underwriting sürecinde kullandığı yöntemleri programlaştırıp, bu programı uygulayan sistemler. Bunlarda poliçe için başvuranlar bir form dolduruyor ve şirketin standart değerlendirmesine giriyor. Bu süreç tamamen otomatik olarak işliyor, sistem aynı zamanda dışarıdan da verileri gözden geçiriyor ve laboratuvar sonuçlarını kontrol ediyor. Tüm bu bilgileri işleyen sistem başvuruyu kabul etmeye, reddetmeye ya da daha detaylı değerlendirme için bir sigortacıya göndermeye karar veriyor.

ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDIYLA SÜREÇLER DE KISALIYOR Sigortalının ve ailesinin tıbbi geçmişi ile diğer medikal bilgilerinin underwriting süreçlerindeki kullanımı da evrim geçirirken teknolojinin gelişme hızını yakalayamadı. Elektronik sağlık kaydı (ESK), bağlantılı cihazlar, sosyal medya ve diğer kaynakların yarattığı giderek genişleyen veri tabanı, sigortacıların riski daha iyi değerlendirip daha iyi fiyatlama yapabilmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Geleneksel olmayan verilerin sigortacılıkta kullanımının giderek yaygınlaşması bekleniyor, hatta poliçe yapılırken müşterileri sağlık kontrolüne tabi tutma ihtiyacının da yok olacağı öngörülüyor. Hayat sigortalarında underwriting süreçlerinin dönüşümü için en büyük potansiyelin ESK’de olduğuna inanılıyor. ESK, hayat tarzı, hastanın tıbbi geçmişi ve kullandığı reçeteli ilaçlar gibi pek çok veriyi bir arada topluyor. Yapılandırılmamış verilerin çokluğu sebebiyle, sistemler kendi başlarına karar vermek yerine sigortacıya rehberlik edecek bir özet sunuyor. Kişilerin izniyle dijital ortamdaki tıbbi verilerine anında ulaşabilmek sigortacıların kritik bilgiler için uzun araştırmalar yapmasının ve beklemesinin önüne geçerek underwriting sürecini kısaltıyor, ayrıca masrafları da azaltıyor.

SAĞLIK APLİKASYONLARI SEKTÖRDE FARK YARATACAK Apple’ın HealthKit’i gibi sağlık aplikasyonları sayesinde ulaşılan fiziksel aktiviteler, yeme alışkanlıkları, uyku düzeni ve kalp atış hızı gibi bilgiler de hayat sigortacılığında kullanım alanı bulabiliyor. Henüz yeterince araştırma yapılmadığı ve bu veriler sağlık alanıyla güvenilir bir şekilde bağdaştırılamadığı için bu verileri şimdilik underwriting alanında kullanmak zor. Ancak zamanla bu verilerin hayat sigortacılığında kullanım alanının genişlemesi bekleniyor. Sağlıklı yaşam stilleri ve alışkanlıklar sayesinde hayat ve sağlık risklerinin kısıtlanması, bu bilgilere rahatlıkla ulaşabilen sigortacıların eş zamanlı kişiye özel fiyatlama yapması ve zamanla uygun ürünler geliştirmesi için fırsat sunuyor. Örneğin, sağlıklı beslenme ve egzersiz, yüksek kan basıncı veya diyabet gibi kronik hastalıklardan mustarip kişilerin durumunda büyük farklar yaratıyor. Böylece, davranışlarını daha sağlıklı bir yaşam tarzına uyduran kişileri daha düşük primlerden de yararlanabilir.

GENETİK: SİGORTACILAR İÇİN MUHTEMEL BİR VERİ KAYNAĞI Raporda, hayat branşında faaliyet gösteren sigortacılar için bir diğer muhtemel bilgi kaynağının da genetik profil olabileceği belirtiliyor. Genetik bilimi giderek gelişiyor. Eğer sigortacılar genetik verilere ulaşabilirse hastalıklara karşı hassasiyeti, hastalıklı genleri ve belli durumlara yatkınlığı önceden aydınlatarak riskleri daha doğru değerlendirebilir. Genetik testler halihazırda belli hastalıkların teşhisi, önlenmesi ve tedavisi için kullanılıyor. Bu tür testlerin faydaları daha çok bilinirse bireylerin sağlık riskleri azaltılabilir, böylece şirketlerin sigorta yapma isteği de artar. Bu konudaki en büyük zorluk, hayat ve sağlık branşlarında sigortacıların genetik verileri kullanmasındaki regülasyon eksikliği. Avrupa’da birçok ülkede genetik verilerin kullanılması yasak. Örneğin İngiltere’de, sigortacıların genetik verileri kullanma hakkı 2019 yılına kadar ertelenmiş durumda. Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, Norveç ve Fransa’daysa sigortacıların genetik testler sonucu elde edilen tahminlerini kullanılmasına izin verilmiyor. ABD’de bazı eyaletlerde, genetik bilgilerin ayrımcılığına karşı bir yasa olan GINA’ya göre genetik testlerden elde edilen bilgilerin sağlık sigortalarında kullanılması yasak, ancak hayat ve uzun vadeli bakım sigortalarında bu bilgiler kullanılabiliyor. 18-34 YAŞ ARASINDA DİJİTAL KANALLAR REVAÇTA Hayat sigortalarında internet, akıllı telefonlar ve sosyal medya gibi yeni dağıtım kanallarının önemi de giderek artıyor. Danışmanlık şirketi Capgemini’ın araştırmasına göre, 2012 ile 2014 yılları arasında internet ve mobil dağıtım kanalları hiç olmadığı kadar önem kazandı. 34 yaş üstü bireyler için acenteler önemini korurken, hayat sigortası almak için olması gereken temel yaş aralığında sayılan 18-34 yaş arası kişiler hayat poliçesi alırken online satış kanallarını tercih ediyor.

GİYİLEBİLİR TEKNOLOJİLER DE DEĞİŞİM GETİRECEK Giyilebilir teknolojiler, yani kol bantları, saatler, gözlükler ve giysiler gibi nesnelere monte edilebilen küçük bilgisayarlar da hayat sigortacılığının dönüşümünde büyük bir rol oynayabilir. Bu cihazlar verileri görüntüleyebiliyor, işleyebiliyor, depolayabiliyor, ayrıca bir miktar iletişim özelliği de sağlıyor. Uyku apnesi gibi sağlık sorunlarını tespit eden bu tür cihazlar hastanelerde uzun süreden beri kullanılsa da, akıllı saatler ve fitness takip cihazları gibi tüketicilerin günlük kullanımına uygun cihazlar yeni yeni yaygınlaşıyor. Bunların genel özellikleri arasında kullanıcının gün içinde kaç adım yürüdüğü, harcadığı kaloriler ve kalp atış hızı gibi bilgileri takip etmek bulunuyor. Günümüzde kullanımdaki giyilebilir cihazların sayısı 5 milyar civarındayken, 2025 yılına kadar bu sayının 25 milyara yükselmesi bekleniyor. Bu teknolojinin kronik hastalıkların teşhisi, önlenmesi ve tedavisi için büyük bir gelişme olabileceği belirtiliyor. Örneğin riskli bir hastanın kalp atış hızını doktorların takip etmesi ve olası bir kalp krizini önlemesi bu cihazlar sayesinde çok kolaylaşıyor. Ayrıca, şeker hastalarının kanlarındaki glikoz oranları da yine bu cihazlar sayesinde kolaylıkla gözlemlenebiliyor. Hastalara verilen reçeteli ilaçların hasta üzerinde ne kadar etki ettiği de yine bu yöntemle takip edilebiliyor. Sağlık sektörünü kökten değiştirecek bu gelişmeler, hayat sigortacılığında da değişimin kapısını aralıyor.